9 Nisan 2010 Cuma

tebarekellezi biyedihil mülk TEBAREKE suresi türkçe okunuşu

tebarekellezi biyedihil mülk suresi türkçe okunuşu


Esselamu aleykum.

Kuran-ı kerimi okumanın en efdali manasını bilerek düşünerek yüzünden okumaktır.

surelerin türkçe okunuşları arapça bilmeyenlere ezberlemek için çok kolaylık sağlar.

tebarekellezi biyedihil mülk (TEBAREKE) suresinin türkçe okunuşunu sizlerle bunun için paylaşıyorum.

eğer takipli mealli arapça okunuşunu okumak isterseniz

tebareke suresi fatih çollak tıklayınız.
bize de dua edin emi.



TEBAREKE MÜLK SURESİ ARAPÇA YAZILIŞI


tebarekellezi biyedihil mülk TEBAREKE suresi türkçe okunuşu

tebarekellezi biyedihil mülk TEBAREKE suresi türkçe okunuşu

tebarekellezi biyedihil mülk TEBAREKE suresi türkçe okunuşu
tebarekellezi biyedihil mülk TEBAREKE suresi türkçe okunuşu

tebarekellezi biyedihil mülk TEBAREKE suresi türkçe okunuşu

tebarekellezi biyedihil mülk TEBAREKE suresi türkçe okunuşu



AYET AYET TEBAREKE SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE MEALİ

Bismillâhirrahmânirrahîm / esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adı ile

(1) Tebârekellezî bi yedihil mulk(mulku)

1. Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.

(2) ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun) ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum
ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azîzil gafûr(gafûru)

2. O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.

(3) ellezî halaka seb’a semâvâtin tıbâkâ(tıbâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut(tefâvutin), ferciil basara hel terâ min futûr(futûrin)

3. O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?

(4)summerciil basara kerreteyni yenkalib ileykel basaru hâsien ve huve hasîr(hasîrun)

4. Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

(5) ve lekad zeyyennâs semâed dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş şeyâtîni ve a’tednâ lehum azâbes saîr(saîri)

5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

(6) ve lillezîne keferû bi rabbihim azâbu cehennem(cehenneme), ve bi’sel masîr(masîru)

6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!

(7)izâ ulkû fîhâ semiû lehâ şehîkan ve hiye tefûr(tefûru)

7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

(8) tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun)

8. Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar.


(9) kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey’in, in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin)

9. Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik.

(10)ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na’kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri)

10. Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! diye ilâve ederler.

(11)fa’tarafû bi zenbihim, fe suhkan li ashâbis saîr(saîri)

11. Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları!

(12)innellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi lehum magfiretun ve ecrun kebîr(kebîrun)

12. Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır.

(13) ve esirrû kavlekum evicherû bih(bihî), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri)

13. Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.

(14) e lâ ya’lemu men halak(halaka) ve huvel latîful habîr(habîru)

14. Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

(15) huvellezî ceale lekumul arda zelûlen femşû fî menâkibihâ ve kulû min rızkıh(rızkıhî) ve ileyhin nuşûr(nuşûr)

15. Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.

(16) e emintum men fîs semâi en yahsife bikumul arda fe izâ hiye temûr(temûru)

16. Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.

(17) em emintum men fîs semâi en yursile aleykum hâsibâ(hâsiben), fe seta’lemûne keyfe nezîr(nezîri)

17. Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!

(18) ve lekad kezzebellezîne min kablihim fe keyfe kâne nekîr(nekîri)

18. Andolsun ki, onlardan öncekiler de (bunu) yalan saymışlardı; ama benim karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu!

(19) e ve lem yerev ilet tayri fevkahum sâffâtin ve yakbidn(yakbidne), mâ yumsikuhunne iller rahmân(rahmânu), innehu bi kulli şey’in basîr(basîrun)

19. Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç) görmediler mi? Onları (havada) rahmân olan Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.

(20) emmen hâzâllezî huve cundun lekum yansurukum min dûnir rahmân(rahmâni), inil kâfirûne illâ fî gurûr(gurûrin)

20. Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.

(21) emmen hâzâllezî yerzukukum in emseke rızkah(rızkahu), bel leccû fî utuvvin ve nefûr(nefûrin)

21. Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.

(22) e fe men yemşî mukibben alâ vechihî ehdâ emmen yemşî seviyen alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin

22. Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?

(23) kul huvellezî enşeekum ve ceale lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’ideh(ef’idete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne)

23. (Resûlüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!

(24) kul huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne)

24. De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.


(25) ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne)

25. "Doğru sözlü iseniz (söyleyin), bu tehdit hani ne zaman (gerçekleşecek)?" derler.

(26) kul innemel ilmu indallâh(indallâhi), ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun)

26. De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

(27) fe lemmâ raevhu zulfeten sîet vucûhullezîne keferû ve kîle hâzâllezî kuntum bihî teddeûn(teddeûne)

27. Ama onu (azabı) yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.

(28) kul eraeytum in ehlekeniyellâhu ve men maıye ev rahimenâ fe men yucîrul kâfirîne min azâbin elîm(elîmin)

28. De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?

(29) kul huver rahmânu âmennâ bihî ve aleyhi tevekkelnâ, fe seta’lemûne men huve fî dalâlin mubîn(mubînin)

29. De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!

(30) kul eraeytum in asbaha mâukum gavran fe men ye’tîkum bi mâin maîn(maînin).

30. De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?

SADAKALLAHULAZİİM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder